27.10.2020

Yoga ve Kanser - 3




Merhaba,


Bu Yoga ve Kanser serisinin son yazısı olacak. Okumadıysanız öncelikle Yoga ve Kanser 1 ve Yoga ve Kanser 2 yazılarını okumanızı öneririm.


Daha önce konuya genel bir giriş yapmıştık, bugün de kısaca ameliyat, tedavi süreci ve sonrasına odaklanacağım. Bu noktadan sonrası belki biraz daha meme kanseri spesifik olabilir, bunun altını çizmek isterim ama yine de genele hizmet edebilecek noktaları eklemeye çalıştım.


Hepsi için genel bir not olarak şunu buraya yazmak isterim. Bedeninle, nefesinle kaldığın her anın, her pozun bir şifası var. Buna inan. İlgini çekiyorsa, pozların (asanaların), meditasyonun ve nefes egzersizlerinin yararlarını tek tek araştır.  Daha önce de söyledim, yoganın kanseri iyileştirme gibi bir iddiası yok ama sana iyi gelecektir ve sanılanın aksine yoga sadece her yerde gördüğün pozlardan ibaret değildir. Sadece meditasyon yaptığın ya da nefes egzersizi yaptığın gün de yoga yapıyorsun.


Ameliyat Sonrası


Ameliyat sonrası mümkün mertebe bedenimizin iyileşmesine odaklanıyoruz, meditasyonlar ve nefes egzersizleri dışında bir süre ek bir şey yapamayacağız, en azından doktorumuz onay vermeden. 


Doktorun onayı akabinde ise geçirdiğiniz ameliyata göre serilere odaklanmak çok mühim. Örneğin meme kanseri özelinde, koltuk altı lenfleri tamamen mi temizlendi, örneklem alınıp kapandı mı, ameliyatta meme alındı mı, sadece tümörün alındığı koruyucu cerrah mi oldu?

Bütün bu noktaları netleştirip doktorla önümüzdeki dönem için fiziksel limitlerinizi belirlemeniz çok ama çok önemli. 

O nedenle buraya ameliyat sonrası, iyileşme dönemi için seri girmeyeceğim. Limitleri öğrenip, buna göre serinin belirlenmesi, kişiye özel ve daha sağlıklı olacaktır. Geçirenler bilir, lenflere yapılan müdahale sonrası kolun taşıdığı yüke ekstra hassasiyet göstermek gerekir, bu örnekte bu müdahelenin bile seriyi nasıl değiştirebileceğini tahmin edebilirsiniz. 


İyi bir yoga eğitmeni hatta daha da iyisi yoga terapi eğitmeni ile dilerseniz bu dönemde doktorunuzdan aldığınız tüm bilgileri paylaşarak çalışabilirsiniz. Fakat unutmayın hareket etmemekten ziyade ilk iyileşme dönemi akabinde lenf ödem riski için ufak bir seri yapmak çok daha yararlı olabilir. İlk aşamada sadece bir duvara karşı durup parmakları gezdirerek eli sağa ve sola yürütme gibi basit egzersizler bile yardımcı olacaktır.  

Bir önceki yazıda anlattığım çalışmayı ve altta önerdiğim nefes çalışması gibi çalışmaları ise size iyi geliyorsa güvenle yapabilirsiniz.


Kemoterapi


Gelelim en yaygın bir diğer tedavi yöntemi olan kemoterapiye. Yine yaşayanların bildiği gibi tek bir kemoterapi tipi yok. Genelde halk arasında bilinen saç dökülmesi, mide bulantısı, halsizlik halleri en sık görülen yan etkiler de olsa, uygulanan kemoterapi şekline göre yan etkiler de değişiyor.  Ben de elimden geldiğince genel yan etkilere odaklanacağım.


En yaygın yan etkilerden biri mide bulantısı. Kişisel olarak da en işime yarayan şey nefes çalışmaları oldu. Nefesini sayarak yaptığın Zen meditasyonu, nefes alıp verişlerini sayarak gitgide uzattığın çalışmalar bulantı ile baş etmede çok yardımcı. 


Şuraya hemen örnek bir nefes çalışması bırakıyorum, ben en çok bunu kullanmıştım. Ben aslında, biraz o an ihtiyacım olan ne ise ona göre şekillendiriyordum, yani her seferinde aynı şeyi yapmıyordum. O yüzden farklı farklı nefes egzersizlerini denemeyi çok öneririm.


Örnek bir çalışma:


Sırtüstü uzanarak ya da oturarak yapabilirsin çalışmayı. Sırtüstü uzanıyorsan ayak tabanları yere gelsin. Ellerini karnına doğru getir. Gözlerin kapalı olabilir. Bir iki nefes doğal nefesinde kal. Sonra burundan derin bir nefes al ve burundan nefesi boşalt. Bir kez daha. Nefesin bedeninde yarattığı etkiyi farket. Nefes alış nasıl, veriş nasıl?

Sonrasında nefes alırken saymaya başla, 1-2-3-4 sn boyunca nefes al, 1-2-3-4 sn boyunca nefesi bırak. Buna 1-2 dakika devam et, iyi geliyorsa uzatabilirsin.


Nefes & Yoga çalıştıysan daha önce bu nefesi kare nefes olarak duymuş olabilirsin. Tam kare nefes çalışmasında 4 sayı nefes alırsınız, sonra 4 sayı nefes tutulur, 4 sayı nefes boşaltılır ve tekrar 4 sayı nefes tutulur. Fakat ben o dönem mide bulantısı yaşarken nefes tutmanın bana iyi gelmediğini farkettiğimden ama sayı ile nefes çalışması yapmanın ise çok iyi geldiğini düşündüğümden bunu başta belirttiğim şekilde sadece 4 sayı nefes al, 4 sayı nefes ver şeklinde yapıyordum. Dilersen tam kareyi de dene.


İkinci adımı olarak bu egzersizi 4 sayı nefes al, 8 sayı nefes ver şeklinde yaparsanız, çok daha gevşediğinizi farkedeceksiniz. Bir süre bunu da denemenizi öneririm. Ben de en etkili olan bu oluyordu.


Aktif dinlenme dediğimiz restoratif pozlarda dinlenmek de inanılmaz iyi geliyor. Restoratif yoga yazıp googleda bir arama yaptığınızda bile videolara erişebiliyorsunuz çok kolayca, oradan size iyi gelen bir iki poz belirleyip, yapmaya başlayabilirsiniz (ameliyatlı bölgeye dikkat ederek, doktor izin limitlerinde tabi)


Genelde ilk 3 gün akabinde bulantılar azalmaya başladığında başbaşa kaldığımız ağrılar; kas ağrısı, halsizlik ve uyuşmalar oluyor. Bunlar için ise belki sadece 15 dakikalık bir yoga pratiği ağırlıklı yerde ve restoratif pozlarla yapılan, yanında bol minder ve battaniye ile öyle iyi geliyor ki. 


Benim kemoterapi için en önemli taktiğim, o an asla istemesem de doya doya su içip, ilacın etkisini vücudumdan hızlıca atmak oluyordu. Yoga pozu olarak çevrilmeleri pratiğine eklemek, detoks etkisini destekleyecek ve vücuda ilacı atmada destek olacaktır. Bunu da destekli yapmak çok keyifli olacaktır.


Destekli Çevrilme Pozu Örnek:


Sırtüstü yoga matının ya da halının üzerine uzan, yanına büyükçe bir yastık ve battaniye al. Kollarını iki yana doğru aç. Dizleri kendine doğru çek ve istediğin bir yana düşür. Dizlerin arasına veya altına yastığını, ihtiyaç var ise hem yastığını hem de battaniyeni yerleştir. Burada bir süre, tercihen 2-3 dakika kal, ortaya gel ve diğer tarafta aynı pozisyonu yap. 

Pozu tamamladığında, yine sırtüstü gel. Bir süre burada kal. 



Radyoterapi


Aldığınız radyoterapi fazla yan etki yapmıyorsa (bildiğim kadarı ile genelde kemoterapiler tamamlandığında başlıyor) artık yogayı biraz daha aktif şekilde hayatınıza alabilirsiniz. Bağışıklığınız hala düşükse online veya youtube'dan takip edebileceğiniz dersleri yapmanın tam zamanı. Ben bu dönem (tabi corona da yoktu) artık stüdyo derslerine dönmüştüm ama yin yoga ve restoratif yoga derslerine giriyordum. Bir grup çalışmasında olmayı ve derse katılmayı size tekrar 'kalabalıklara dönmüş' hissettirdiği için çok çok öneriyorum. Şu anki koşullarda bu nedenle online grup çalışmalarını öneririm. 


Tedaviler Bitince


Yaşasın! O gün geldiğinde (belki hala düzenli kullandığınız ilaçlar olacak ama olsun büyükleri atlattık) sanırım artık bedenimizi de dinlemeyi öğrenmiş olduğumuz günlerdeyiz. Yani bunca tedavi sonrası hem fiziken hem de ruhen yorgunsak (ki yorgunuz) bu çok normal, bir anda önceki tempona dönmeyi beklemeden ama bedeninle bağını da koparmadan pratiğine devam etmeyi öneririm. En çok ama en çok ise meditasyon ve nefes çalışmalarını hayatından çıkarmamanı tavsiye ederim. 

Biliyorum bir süre 'ya yine olursa' kovalayacak, işte ondan kurtulmanın tek çaresi 'anda kalmak'. Çok çok yazdım bununla ilgili, eski yazılara bakabilirsin. Nefesten daha biricik bir araç var mı anda kalmayı hatırlatan, kullan onu.


Bir de unutma yalnız değilsin! 

Umarım yolun bu yazılarla kesiştiyse faydalı olmuştur senin için.


Sevgiler,

Deniz 


Instagram: @_denizaziz

3.08.2020

Yoga ve Kanser - 2


Yoga ve Kanser hakkında yazmaya devam, söz verdiğim gibi. En baştan başlayalım o zaman. Okumadıysanız önce ilk yazıya bakabilirsiniz.

Bugün Kanser ve teşhis almak üstüne odaklanacağım, sonraki yazıda ise ameliyat, tedavi süreci ve tedavi sonrası yogadan nasıl destek alabiliriz onu yazacağım. Zamanında yazdığım yazıya sadece ufak eklemeler yaptım, çünkü dediğim gibi her şey daha tazeyken olan hisleri de kaybetmek istemiyorum.

Kanser nedir?

Kanser deyince aklına neler geliyor? Ben teşhisimi aldığımda benim için kanser eşittir hasta insan, ölüm tehditi, sağlıksız olandı. Sanırım pek çoğumuzun ilk aklına gelenler bunlar, bu zamana kadar etrafımızda duyduklarımız, istatistikler, hepsini düşününce haklılık payı var belki de.

Herkes aynı şansta değil bu hastalıkla yolu kesiştiğinde, kimi başında yakalıyor, kimi sonunda. Kimi memesini kaybediyor, kimi işini, eşini...

Ekonomik durumumuz, hastalığı öğrendiğimizdeki yaşımız, hayatımızın hangi döneminde olduğumuz, hepsi çok farklı. Her birinizin içinden geçeni, esas endişe noktasını bilemem ama teşhis almanın ne demek olduğunu biliyorum, oradan yardımcı olmaya çalışacağım.

Kolay değil ve belki kanseri kontrol etmek elimizde bile değil ama ona nasıl tepki verdiğimiz, nasıl hissettiğimiz elimizde. Okuduğum her yazıda şundan bahsediyor. Yoga belki kanserinizi mucizevi bir şekilde yok edemez ama sizi 'iyileştirebilir'. Ne güzel bir anlatım.

Kanser bir hücrenin mutasyona uğraması ile başlıyor. Her hücrenin kendi içinde bir durma mekanizması var, kanser hücresinde ise bu mekanizma yok. Hepimizde kanser hücreleri var ve pek çoğu vücut tarafından fark edilip, yok edilebiliyor. Ama belki genetik, belki çevresel, belki de bilinmeyen sebeplerden bazen vücut tarafından fark edilmiyor ve gelişiyor, yayılıyor.

Tüm doktorlarımdan duyduğum ve okuduklarımın da teyit ettiği ortak nokta, her kanserin bizim gibi biricik olduğu. Genel adları, ortak özellikleri var elbet ama gelişen her kanser, gelişimi, yayılması, yok olması, her şeyiyle biricik, o kişiye ait. Tıpkı biz gibi.
Bu noktada kendinize biricikliğinizi hatırlatıp, genellemelere sokmadan, kendinizi istatistiksel bir data olarak algılamadan hayatına devam etmeyi araştırmalı...

Teşhis almak

Ben de olduğu gibi pek çok kişide teşhis almak. şok, depresyon, isyan etme, kendine acıma vb. travmalara sebep oluyor. Nefesini kesiyor.

Sempatik sinir sistemini uyaran pek çok etken kanser teşhisi ile ortaya çıkıyor ve endişe, stres, baş ağrısı, depresyon gibi sonuçlarla karşılaşıyoruz. Sempatik sinir sistemini rahatlatmak için ise meditasyon ve restoratif pozlar ön plana çıkıyor. Yavaş ve derin nefes almak, nefese odaklanmak, kasları rahatlatmak...

Nefesimizden uzaklaştığımız her anda şu andan uzaklaşıyoruz. Neden ben, ben ne yaptım bunu hakedecekler ile geçmişte; bana ne olacak, ölecek miyim endişeleri ile gelecekte kalıyoruz. Olmadığımız tek yer şu an. Hakikatten, şu anımızdan kaçıyoruz teşhis ile yaşadığımız travma ile.
Bu noktada nefesine dönmeyi araştırmak, meditasyon yapmak, farkındalıkla yaşama devam etmek bizi ana getirebilir ve soluk almamızı sağlayabilir.
Her gün kısa da olsa meditasyon köşene oturmak, belki yürürken nefesini izleyerek meditasyon yapmak. Geçmiş ve gelecekle ilgili endişelerini hafifletmek için, kendine şu anda olduğunu hatırlatmak ve bunun için nefesin yardımcı olmasına izin vermek inanın yardımcı oluyor.

Kendini etiketlememek... 'Hasta', 'Kanser', 'Normal Olmayan' gibi kalıpları sorgulamak, 'Normal nedir?' diye sormak belki de... Kendi renklerine bakmak, hayatın boyunca yüklendiğin etiketlerin hepsini sorgulamak. 'Sen kimsin?' buna odaklanmak...

Lütfen bu yazdıklarım sevgi böceği gibi gezin, mantralar eşliğinde anda kalın gibi algılanmasın, işin özü dönüp kendine bakmak. O günlere dönüp baktığımda, kendime neler derdim diye düşününce şunlar geliyor aklıma.

Örnek Çalışma

Aşağıdaki çalışmayı çok sık yapıyordum ve bana iyi geliyordu.

Bir matın, halının üzerinde yere sırtüstü uzan, ayak tabanların yere gelsin. Bir elin kalbine, diğer elin karnına yerleşsin.
Önce kendine bak, nefesini itip çekme, bugün her nasılsa devam etsin ve hislerine odaklan.

Aşağıdaki soruları sormaya başla kendine;
(Cevapları örnek olması adına koydum, senin için değişecektir)

Şu an nasıl hissediyorum?
Vücudum tarafından ihanete uğramış hissediyorum, bunun dev bir haksızlık olduğunu düşünüyorum, bunu haketmediğimi düşünüyorum.
Bedenim nasıl hissediyor?
Kaskatı, midemde kramplar var, başım ağrıyor.
Hangi duygudayım?
Öfke, korku, endişe

Bu noktada şu an bu pozda rahatsam, kalmaya devam ediyorum ve 5-15 dakika kadar nefesimle kalıyorum burada. Kendimi her düşüncelere kapılmış hissettiğimde nefesime geri dönüyorum. (Meditasyon pratiğin hiç yoksa telefonuna bir uygulama yükleyebilir ve yardım alabilirsin, benim önerim meditasyon app)

Bazen bulunduğun poz rahat gelmeyebilir, o zaman burayı biraz daha konforlu ve gevşeyebileceğin bir yer yapabilir misin, ona bak. Sırtına iki üç yastık yerleştirip yükseltmek, dizlerin altına bir başka minder almak çok iyi gelebilir.
İyice yerleştikten sonra nefesinle kalmaya başla.
Dilersen bir zaman belirle ve hafif bir tonla çalacak alarm kur ve hedeflediğin süre bittiğinde tekrar sor kendine.

Şu anda nasıl hissediyorum?
Hala gerginim ama her nefes biraz rahatlatıyor.
Bedenim nasıl hissediyor?
Bedenim ağırlığını mata bırakıyor, biraz gevşiyor, karnımdaki katılık sanki hafifledi.
Hangi duygudayım?
Endişe hala var ama sakinim biraz daha

Not: Bu çalışmayı bir süre yaptıktan sonra yolum 'İyi Hissetmek' kitabı ile kesişti, bence beden ve nefesle bu ufak pratiği yapmanın yanında, kitaptaki diğer çalışmaları da yaparsanız inanılmaz tamamlayıcı olduğunu fark edeceksiniz. Kitap bir psikoloji kitabı ve bilişsel terapi egzersizlerini çok yalın bir dille anlatıyor.

Bir sonraki yazıda kemoterapi ve tedavi sonrası pratik olarak neler yapabileceğimizi yazacağım.
Yolun bu hastalıktan geçiyor ve bu yazıyı okuyorsan tüm güzel dileklerim seninle. Teşhis anının ve sonrasının şokunu hala hatırlıyorum, umarım bu yazıda yazanlara bir şans verirsin.

Sevgiler,

Instagram: @denizazizyoga

27.07.2020

Yoga ve Kanser-1




Az önce bilgisayarımda dosyalar arasında gezerken ilk yoga eğitimi ödevlerimden birini buldum.  Yoga ve Kanser üzerine yazmışım, inanın bugün yazmak istesem aynısını yazamam, o kadar taze ki o zaman hem kanser tedavilerim hem de eğitimde öğrendiklerim… Hatırlıyorum ne çok okumuştum hazırlarken ama bir yandan da kendi tecrübemden de kopmak istemiyordum yazarken.

Bugün farkettim ki, canım hocalarım dışında kimseyle paylaşmamışım bütün bu notları. 
Bu zamana kadar aman kim okur, kimin ihtiyacı var dediğim şeyler bazen öyle güzel şifa oldu ki insanlara, o yüzden yine bir kişiye dokunsa yeter diyerek paylaşmaya karar verdim. Sadece kanser ve yogayı değil, benim yoga yolculuğumu, devam eden öğrenciliğimi anlatmak istedim.

Bilenler olduğu gibi bilmeyenler de var. 2016’da Hatha Yoga, 2017’de ise Yin Yoga 200 saatlik eğitimlerimi tamamladım, bu ara da Hamile Yogası eğitmenlik eğitimimi tamamlamak üzereyim. Yola yoga eğitmenliği yaparım diye başlamamıştım, arada dersler verdim, ders verdikçe mutluluğum katlandı, çoğaldı ama bana esas iyi gelen öğrenci olmaktı, bunu hep söylüyorum, hep söyleyeceğim. 

2018'den beri ise yeni bir ülke, köklenememe derken dengemi kaybettim, çok da yazdım blogda bununla ilgili. Son aylarda ise eski bir dosta kavuşmuşçasına ben hissetmemin sebebi düzene giren yoga ve meditasyon pratiğim. 

Ara ara hem blogu hem instagram hesabımı yoga odaklı bir isme taşımak ve sadece yoga paylaşımları yapmak istesem de, kitaplarımdan, Almanya'da yeni yaşama dair paylaşımlarımdan da vazgeçemiyorum diye pek adım atmıyordum. Orta yolu instagram hesabımda ufak bir değişiklik yapıp, blogumu sabit tutarak buldum. Sanıyorum artık işin öğreten kısmında olmaya da kendimi hazır hissediyorum. Öğrencilik ise hiç bitmiyor, bitmesin zaten...

Bu Yoga ve Kanser için başlangıç yazısı olsun o zaman. 

Yolculuğun başında 2016'da yazdığım bir yazı da vardı, dilerseniz önce onu okuyun. 

Hatha Yoga Eğitimini aldıktan sonra, kendime ödev olarak Yoga ve Kanseri seçmem çok zorlu olmuştu, çünkü tedavi bittikten sonra bana anlam veremediğim bir gıcıklık gelmiş, ne hastalık, ne hasta görmek istemez olmuştum. Ödevin konusunu ise yine de bu alan seçmem ise ben niye bu konuda böyle garip davranmaya başladım diye sorgulamalarım sayesinde olmuş. Ne ilginç aradan geçen yıllar sonra bu konu çok rahat konuştuğum ve yardım etmekten çok keyif aldığım bir alan oldu. 

Şöyle yazmışım yazının başında;

‘Bana yoga neden bu kadar iyi geldi diye düşünüyorum, tüm bu araştırmalarda okurken en beğendiğim cümle 'Yoga for Cancer' kitabının yazarı Tari Prinster'a ait 'Kanser nefesinizi çalar, yoga geri verir’

Bana da tam böyle oldu galiba, o 50 kişilik sınıfta kollarımız gökyüzünde nefes alıp verirken, mantraları söylerken nefesim geri geldi benim. Kızdığım, küstüğüm bedenimle barıştım galiba... 
O güvenle sol göğüs kafesimin üstünde taşıdığım, ilaçlarımı almayı sağlayan, damarlara açılan dış kapım portumla derslere girmeye başladım. En çok da Yin derslerde dinlendim, kendimle kaldım ve nefes aldım... 

Meme kanseri teşhisim akabinde sayamadığım kadar çok MR, Pet, mamagrofi, kan testi vb sürecinden sonra, 1 meme koruyucu cerrahi, 1 port ameliyatı, 4 seans en ağırından 3 haftada 1 aldığım kemoterapi, 12 seans haftalık aldığım daha hafif kemoterapi ve sayamadığım kadar çok hafta damardan almaya devam ettiğim ilaç, 25 seans radyoterapi ile 1,5 seneye yayılan bir tedavi sürecim olmuş. 

Belki hiç geçmeyecek dikiş izlerim ama azalıyor, kel gezdiğim onca zamandan sonra bu hafta ilk kez saçlarımı topladım... Geçiyor, her şey geçici. Dün hissettiğim acı da, bugün hissettiğim huzur da... Duyguların içinden geçerken, onları gözlemlemek, bedeninde yarattığı hisleri araştırmak, duyguların geçici olduğunun farkında olarak sormak kendine; 'Şu an ne hissediyorum?' 'Bu his bedenimde nasıl yankı buluyor?' 'Farkında kalmak nasıl mümkün?'
Belki sorular bir adım ötede başka sorulara taşıyacak sizi. Belki ana, buraya getirecek. Beni dönüştüren bu sürece artık şükrediyorum.’

Bu yazıyı sadece kanser ve yoga gözüyle değil, şu an her ne yaşanıyorsa onu yerine koyarak okuyun, çünkü geçiyor, geçici... Size değil aslında kendime söylüyorum bunu keza 2016 Deniz'i :) içten içe bildiğim ama hep unuttuğumu hatırlattı yine, pek güzel oldu. Devamı gelecek.

Sevgiler,
Instagram: @denizazizyoga


14.07.2020

Hakkımda



1987 doğumluyum, ODTÜ Sosyoloji mezunuyum. Hem bölümümü, hem de okulumu ayrı ayrı çok severim. 

Yaklaşık 10 yıl kadar kurumsal hayatta çeşitli pozisyonlarda hem Türkiye'de hem de yurtdışında çalıştım, çalışıyorum.

Öncesinde de hayatımda olan ama çok aktif yapmadığım yoga ile yolum meme kanseri teşhisim sonrası ayrılmamak üzere tekrar kesişti. 

2015 yılında hafif tedavilerim sürerken bedenim izin verdikçe katılmaya başladığım yin yoga dersleri sonrasında uzmanlık eğitimi almaya karar verdim.

2016 yılında Nefess Yoga bünyesinde Arzu Rezzan Sunam ve Yelina Tayfur ile 200 saatlik Hatha Yoga Temel Eğitmenlik Eğitimi’ni tamamladım. Yin Yoga’ya olan tutkum sebebi ile bu alanda da eğitim almak istedim ve Asu Somer ve Melis Ulaş ile 2017 yılında 200 saatlik Yin Yoga Eğitmenlik Eğitimi’ni tamamladım. 

2018 yılında İstanbul’dan Düsseldorf’a taşındık. Aldığım yeni eğitimler ve verdiğim online dersler ile yoga yolculuğuma devam ettim. 

En son olarak 2020 Temmuz’da Hamile Yogası Uzmanlaşma Eğitimi’ni tamamladım. 

Çok şanslıyım ki yolum hep harika hocalarla kesişti. 
Yoga en zor zamanlarımda da en mutlu anlarımda da beni hep nefesime döndürdü.

Derslerimde bedensel farklılıkları kucaklayan ve yumuşak bir yaklaşımı tercih ediyorum. 

Ek olarak pek çok spiritüel ve enerji çalışması ile ilgileniyorum ve bol bol okuyorum. Theta healing uygulayıcısıyım ve yeni eğitimlerim devam etmekte.

Blogumda ve instagram hesabım @denizinkelimeleri 'nde hayatıma ve ruhuma iyi gelenlere dair paylaşımlarda bulunuyorum. 

31.12.2019

Teşekkürler 2019!




Geleneksel eski yılı gözden geçirelim gününe hoş geldim!

2019 gerçekten çok farklı bir yıldı, ilk aylar 2018 enkazını (Evet Britney'nin 2007'si var ise benim de 2014'üm ve 2018'im var çok şükür :), birincilik hala 2014'te ama) üstümden atmak için çabalayarak geçse de, ileride ne seneydi be diyeceğim bir sene olmasa da, tatlı tatlı çok şey öğrendiğim ve sınırlarımı yeniden çizdiğim bir garip ve güzel yıldı.

Sosyal medyada gördüğüklerime ve arkadaşlarımla konuştuklarıma bakılacak olursa çoğunluk için 2019 biraz zorlu geçmiş gibi, ben başlarını saymazsak pek öyle diyemem, keza yukarıda belirttiğim gibi elimde bir 2014 var ki, resmen bu sene kötü mü geçti acaba diye her düşündüğüm zaman için ibret senesi olarak yapılmış! (ki onun bile şahane zamanları vardı)

Bu sene artık yeniyetme göçmenden kıdemli göçmenliğe sınıf atladım. Neyi nereden alıyorduk, doktora nasıl gidiliyordu, gelenlere nereleri gösteriyorduk konularında geçer not almaya başladım. Üzerine bir de taşınmalar, işten çıkmalar ekleyerek bu prosedürleri de çözerek ek puanlar aldım. Almanya seni yendim kıvamına henüz gelmesem de, ülkeyi tanımaya, prosedürleri çözmeye, ara ara söylensem de, ne yapalım onlar da böyle deyip kabullenmelere başladım. Son İstanbul'a gidişlerimde, İstanbul'u deli gibi özlediğimi farketsem de, buradaki sakinliğe alıştığımı ve bunun bana iyi geldiğini de fark etmeye başladım.

Yılın başında işi bırakma kararım ile Mayıs itibari ile gönüllü işsizdim ve 9 yıl hiç durmadan çalıştığım iş hayatıma hayalimdeki arayı verdim. Bu sene ilk defa senelerdir istediğim upuzun yaz tatilini yaptım, her anından ayrı keyif aldım, o kadar hasretmişim ki bu tatile, çok şükrettim durabilediğim için.

Sağlıkla ilgili endişelerim çok şükür yersiz çıktı. Hayatımda stresin yarattığı fiziksel semptomların (malesef o esnada bunu stres dışında her şeye yormuştum) stres faktörlerini azalttığımda nasıl kaybolduğunu hayretle izledim.

Pek sevgili Almanca dilimize tam zamanlı odaklandım yoğun bir kursa giderek. Kısa zamanda B1 seviyesine geldim (tabi sınavı geçebildiysem) ve hayat gerçekten Almanca öğrenmek için çok kısaydı bu sene bunu anladım ama durmak yok, vazgeçmek yok :)

Bol bol kitap okudum, bol bol seyahat ettim, arada düştüm, arada kalktım ama en çok sevdiklerime sarıldım, en çok onlara şükrettim. Çok çok şey öğrendim yine bu sene.

2018 yazımı 2019'dan cesaret dileyerek bitirmişim. Dışardan bakıldığında çok sakin bir yıl gibi gözükse de tüm yaşadıklarımı düşündüğümde 2019 cesur bir yılmış.

2020 için ise çok heyecanlıyım, bu sene için bol planım ve heyecanlarım var, çünkü önümde bir dünya bilinmez şey var. Yavaştan gönlümdeki işi bulmak için adımlar atacağım öncelikle, bu uzun dinlenme sonrası artık hazırım. Sonra bana iyi gelen her şey ile ilgili çok paylaşım yapacağım, en çok da kendim için, unutmamak için! Sözün kuvvetini hatırlatacağım kendime hep.
O yüzden bol bol yazacağım ve paylaşacağım yoga üzerine, hayat üzerine, göçmenlik üzerine.

En büyük dileğim ise hem bana hem de tüm sevdiklerime yine sağlık ve huzur. Gerisi bir şekilde geliyor cidden, bu ikisi hep olsun yeter!

Hoşgeldin 2020!
Instagram: @denizinkelimeleri





6.10.2019

Almanya'da Ev Bulmak & Taşınmak




Galiba artık yerleştik ve ben artık Almanya'da ev bulma ve taşınma yazımı yazabilirim.
Şimdi başlamadan şunu belirteyim tamamen kendi tecrübemden ve kendi şehrimdeki durumdan bahsedeceğim yani baya subjektif, ev ararken ve taşınırken ben temalı bir iç dökme yazısı olacak. O yüzden tüm Almanya'ya hatta Düsseldorf'a bile genellemek pek uygun olmayacaktır.

Şimdi hatırlayanlar olacaktır, şurada ilk evimizi bulduktan sonra yazdığım bir yazı var. İlk evimize, ev bulamamanın ve sürekli reddedilmenin etkisi ile çok çok düşünmeden evet demiştik. Öncesinde istediğimiz bir evden Almanca bilmediğimiz gerekçesi ile, birinden sebep verilmeden, diğerinden de başka birisinin tercih edilmesi ile red yemiştik. İlanlara attığımız mesajların hepsinden cevap alamıyor, aldıklarımızın bazılarını da müze gezer gibi 10 kişi geziyorduk ve bu durum beni çok yormuştu. Eski evimizi bulduğumuzda, şansa ilk gören olmuştum ve bu nedenle hemen olumlu dönüş verdik ve kabul aldık.

Şimdi burada ufak bir es vereyim, biraz bilgi geçeyim. Biz evi bulmak için sadece tek bir websitesi kullandık; immobilienscout24 Burada oluşturduğunuz profile (web üzerinden kullanırken chrome'un translate optionından yararlanabilirsiniz, mobil appi bende zaten İngilizce, oradan kullanmak daha kolay geliyor) mümkün olduğu kadar çok bilgi girmek ve başvururken güzel bir önyazı yazmak faydalı oluyor. Örnek olarak, kısaca ailemizden ve işimizden, kontrat durumunuzdan (süreli-süresiz) bahsettik ve bunu yine dostumuz google translate sayesinde Almanca yaptık ama sonunda ararsanız sadece İngilizce konuşabiliriz diye not düştük. Bu ön yazı ile daha çok dönüş aldığımızı düşünüyorum hatta bir de sevimli bir fotoğrafımızı da ekledik profile :)
Bazı arkadaşlar bu siteden premium üye faydalanmanın daha yararlı olacağını düşünüyor, biz bunu denemedik, o yüzden yorum yapamıyorum.
İlgilendiğiniz bölge için alarm kurmak ise en doğru yöntem, böylece her yeni gelen evi hemen görebilir, önden hazırladığınız mektubunuzla hızlıca başvurabilirsiniz. Bu biraz bu apple yaşayacağınız bir dönem olacak, hazır olun!

Biz eski evimizi bu anlattığım şekilde bulduk ve yerleştik, aslında tam hayallerimdeki yüksek tavanlı, minik evdi... Fakat günlük yaşamımda bana ev hissi vermediğini daha çok güzel bir otel suiti gibi hissettiğimi anladığımda, 'Bir daha asla taşınmayacağım' sözümü unutmaya başladım :) Sorun evin minik olmasından ziyade bence kötü dizayn edilmiş 1+1 olmasıydı, bir de eski bina olması nedeniyle komşularla beraber yaşıyormuşçasına her sesi duymandı.

Bu sefer acele etmemize gerek yok diye düşünüp, alarm bile kurmadan, arada ilanlara bakıyor ama pek aksiyon da almıyorken, daha önce ilgilendiğimiz bir bölgede yeni bir yapının yapıldığını ve birden fazla kiralık ev olduğunu görünce önce mesaj atsak mı diye düşündük çünkü evin uygunluk tarihini hemen bir ay sonraya veriyordu ve bizim kontratımızda ise evden çıkmadan 3 ay önce bilgi vermemiz gerektiği yazıyordu. Olur da evi seversek üç ay iki yere birden kira verme lüksümüz olmayacağı için hiç görmesek, aklımız çelinmese mi diye düşündük ama sonunda yine de bir görelim dedik.

Şimdi burada da ufak bir not, yine immobilienscoutta her mesajınıza cevap gelme garantisi yok, o yüzden ay bu eve başvursam mı, başvurmasam mı diye siz ince ince düşünseniz de hiç cevap alamayacağınız ilanlar olacak. Neyseki bu sefer bizim için öyle olmadı, ertesi gün dönüş ve evi görmek için randevu aldık ve görünce evi sevdik. Yine küçücük ama bu sefer 2+1 bir evdi. Eski eve göre avantajı balkonu olması ve çamaşır & kurutma makinesinin banyoda olmasıydı.
Şimdi Allah başka dert vermesin anı olacak ama bu ikisinin önemini, bu ikisinden mahrum kalınca anladım :) Bence balkon insani bir ihtiyaç, evden çıkmadan o hava alma hakkı, balkonunda bir kahve içme şansı herkesin olmalı :) Çamaşır makinesi ise bir önceki evde bodrum katındaydı ve tam bir kabustu. Çamaşır yıkamak için sürekli aşağı inip çıkmak, bodrumun bence korkutucu ve pis bir yer olması gibi sebeplerle 1,5 yıl boyunca bundan nefret ettim. Şu an gidip gelip banyodaki çamaşır makinesini sevmem bundandır :) Ekstra ikinci oda ise tabi ki candı!

Tabi ki her şey mükemmel değil, öncelikle salon küçük, biraz biçimsiz ve mutfak da salonda. Bunu hiç sevmiyorum ama malesef kapalı mutfak ev bulamadık. İkincisi ise mutfak salonda dedim ama mutfağın yeri salonda desem daha doğru olacak keza Almanya'da çoğu evde olmayan mutfak bu evde de yoktu. Bu da yepyeni bir mutfak yapmamızı gerektiriyordu.

Artılar ve eksilerle düşününce evi çok sevdik ve asla olumlu yanıt alacağımızı düşünmeden, bir cesaret bizim diğer evimizle kontratımız 3 ay sonra bitiyor, burası ile kontratı 3 ay sonra başlatabilir miyiz dedik ve bizi de şok eden bir şekilde bu isteğimiz kabul edildi.

Taşınma günü gelip çattığında 2 ay önce siparişini oluşturduğumuz mutfağımız hala gelmemiş, yine 2 ay önce sipariş edilmiş dolaplardan haber yoktu. Buradaki servis sektörünü kötülemekten bıkmayacağım galiba ama nakliye firması çalışanları çok yavaşlardı ve pratik değillerdi, sabah 9da başlayan taşınma akşam 11de hala bitmemişti. Herhalde hayatımın fiziken en yorulduğum günlerinden biriydi. Bir yandan taşınma, diğer yandan eski evi temizleme, aklama, paklama (çünkü ertesi gün eski evi teslim edecektik), bir yandan burası Almanya bu adamlar kesin saatimiz doldu deyip her şeyi bırakıp gidecek korkusu :) ile taşındık. O ilk korkunç günü atlatınca yavaş yavaş yerleşmeye başladık. Bir ay içinde mutfak, dolap vb geldi, biz de galiba iyice yerleştik.

Hala balkonumuz ve bir dolabımız eksik ama olsun. Balkona yer döşemek de mutfak gibi sizin işiniz, komşuların hepsi bitkiler, yer döşelemeleri vb tamamlamış bile, yakında bence balkonunuz çok çirkin diye uyarı alacağız :)

Özetle bu ülkede ev bulması da, yerleşmesi de pek zor. O yüzden önerilerim şöyle, bence ilk evi mümkünse tüm kriterlerinize uyacak şekilde tutun ve sonra taşınmayın :) Çünkü dediğim gibi servis sektörü çok yavaş ve çok pahalı. Madden ve manen yorucu bir süreç.

Bizim gibi artık bir eve geçmeniz gerekiyor diye çok içinize sinmeden tuttuğunuz ev olursa, kontratınızın 2yıl-3yıl gibi bağlayıcı olmamasına dikkat edin, en azından bizim gibi nispeten daha rahat çıkarsınız evden.

Nakliye ve mutfakta bir sürü teklif alın, benzer hizmet için farklı fiyat aldığınızda pazarlık edebilirsiniz (tabi ikea hariç ama biz bunun diğer Alman mobilya dükkanlarında mümkün olduğunu öğrendiğimizde şaşırdık baya, paylaşayım)

Immobilienscoutta profilinizi çiçek gibi yapın. Ön yazınızı Almanca bilen arkadaşlarınıza gösterin vb. Bu kısım dönüş almak için bence çok önemli.

Yeni evinize taşındığınızda belediye kaydınızı yenilemeyi unutmayın!

Bu zorlu süreçte kolaylıklar diliyorum :) Ben yaptımsa, herkes yapabilir!

Instagram: @denizinkelimeleri

19.07.2019

Almanya'da Yeni Yaşam Notları- Alışmak & Almanca & Bürokrasi



Merhaba!

Bugün yabancılar dairesinde (doğru bir çeviri mi emin değilim) yaklaşık 5 saat geçirdikten ve oradaki göçmenleri gözlemledikten sonra dedim ki, yurtdışında yaşamak hakkında deneyimlerimi paylaşsam güzel olabilir keza ben gelmeden önce de geldikten sonra da blogları hatmetmiştim, elbet birilerinin işine yarar. 

O yüzden yeni yazı dizisi gelsin! ''Almanya'da Yeni Yaşam Notları'' :)

Yani pek de yeni değil aslında, ilk geldiğimde ufaktan bir şeyler yazmıştım ama bu biraz daha deneyimle şekillenmiş bir seri olsun. Eski yazılara buradan bakabilirsiniz. Bu yazının konusu alışmak olsun, zaten en sık duyduğunuz soru bu olacak haklı olarak; 'Alıştın mı?'
Sonra kısaca Almanca ve Bürokrasi kısımlarına bakalım. 

İlk geldiğimde yaşadığım gelgitlerden bahsetmiştim, baya depresif ve mutsuz hissettim başta kendimi burada. O dönem özellikle iş yerindeki arkadaşlar, diğer expatlardan gözlemleri ile 'İlk 6 ay en zoru, onu bir atlat da öyle konuşalım' diyordu. 6 ay geçti fakat mucizevi bir şey olmadı, ben dönem dönem iyi hissetmekle beraber hala buralara pek ait hissetmiyordum. Bunları anlatınca etrafımda 'Ooo 6 ay nedir, bu işin oluru 1 yıldır' diyenler türedi. Karar verin nedir süre diye isyan etsem de sanırım 6 ay ilk şoku atlatmak için, 1 yıl ise artık buradayımı hissetmeye başlamak için yeterli süreydi benim için. 

Yöneticim buna expat curve diyordu, bir dibe iniyorsun, bir yukarı çıkıyorsun. Pek de sevimli olmayan bir lunapark. 1 yılın sonunda gerçekten işler düzelmeye başladı. Bu noktada ufak bir es verelim. Yeni göçen/göçmeye niyeti olan arkadaşım korkma, bu 1 yıl kötü geçti demek değil, dengemi kuramadığımı, ait hissetmediğimi, sanki havada asılı kalmış gibi hissettiğimi anlatmak istiyorum(yukarıdaki fotoğraf öylesine seçilmedi) ve bu kesinlikle herkes için aynı değil, çok daha hızlı adapte olan pek çok kişi de oluyor (bakınız: kocam:))ama genelde hızlı adapte olan arkadaşlarım Almanya dışındaki ülkelerde :) 

Şöyle bir şey oldu bende, buraya gelince sanki oradaki hayatı kaçırıyormuşum gibi bir his geldi. Arkadaşlar buluşuyor, yeni işler, sevgililer, bebekler, düğünler bir sürü şey oluyor, sen bunlara seyirci olarak kalıyorsun (Teşekkürler sosyal medya)
İşte o an zaten canın işe, bürokrasiye falan sıkkın ise diyorsun ki 'Burada ne işim var?'

Sonra bunun iş halletme ayağı var, bir anda ev bulmasından, eşya almasına, bilmediğin bir sistemde ve dilde banka hesabından tut internet açtırmaya çalışması var. 'Senin ustanın numarasını yollasana' döneminin resmi olarak en azından bir süreliğine kapanışı yani. 

Konfor alanının tamamen zorlanması özetle, bu iniş çıkışı yaşatan, bir o kadar da şey öğreten. Şu an mesela dünyanın neresine gidersem gideyim sıfırdan bir şekilde başlarım, çözerim özgüveni var bende. İşin ironik yanı ise bu sürecin belli noktalarda ise özgüvenimi götürüşü, onları uzunca konuşalım ama nedenlerinden en büyüğü dil bilmemek.

Gelelim o yüzden canım Almanca'ya. Öncelikle ben hep Almanya da Almanca da severdim yani hiç önyargılı gelmedim buralara. Erasmus sebebi ile 6 ay zaten yaşamıştım hatta ben hatırlamıyorum ama ablam hatırlattı, Düsseldorf'ta gezerken zamanında 'Keşke burada yaşasam' demişim. 

Şanslıyım ki Düsseldorf çoğu kişinin İngilizce bildiği bir ülke, iş yerinde ise zaten global bir rolde olduğum için tek kelime Almanca konuşmuyordum. İlk aylarda bu dil bilmeme işi beni zorlamayacak diye düşünürken, aylar geçtikçe farklı düşünmeye başladım. 

Genel gözlemim Almanlar İngilizce bilse bile Almanca konuşmanızı istiyor. Bakın tercih ediyor demiyorum, istiyor :) Özellikle 1 yıldan sonra Almanca konuşmama takılan kişilere denk gelmeye başladım sanırım ilk yıl kendilerince anlayışlılar ama sonrasında 'Bir yıldır bu ülkedesin, bir zahmet konuş'a dönüyor olay. Örnek olarak emar sonucumu yorumlayan doktora İngilizce konuşabilir miyiz dediğimde gayet kibar ama net bir şekilde 'İçerideki teknisyenle Almanca konuşmuşsun, bence Almanca konuşabiliyorsun' deyip pata küte böyle önemli bir görüşmeyi Almanca yaptı. İçerideki teknisyenle Almanca konuşmam ise kadının bana her dediğine 'Ja, klar' dememden ibaret. Emar çektirme konusunda deneyimli olduğum için kadına ne dese tabi, tabi dedim özetle, keza makinede ne yapacağımı biliyordum. Neyse doktorla muhabbetimizin sonunda 'Alles gut?' akabinde 'Ja, gut' u alınca sonuçlar iyi diyerek çıktım, geri kalanında ne dedi bir fikrim yok :) 
(Sağlık sistemini de yazacağım, o ayrı başlık olsun)

Günlük hayatımda böyle anlar yaşadığımda kendimi açıkcası dilsiz gibi, bazı bazı da cahil hissediyorum. Fakat iş tempomla Almancamı geliştirmemin mümkünatı yoktu, önümüzdeki ay sonunda kaldığım yerden devam etmek için kursa yazılacağım. Bu konu biraz canımı yakmaya başladı çünkü. 
Olaylara tek yönlü de bakmak istemiyorum, diyorum ki adamlar da haklı sen bu ülkede yaşayacağım diyorsun bir zahmet öğren dilini. Fakat burada şöyle iki nokta var bir bu dil cidden kabul edelim zor, ikincisi dur şöyle özgüvenli davranayım saçma sapan da olsa artık gündelik hayatımda konuşayım diye ne zaman gaza gelsem bir tek bana mı denk geliyor, benim şansım mı bilmiyorum ama saçma tepkiler alıyorum ara ara. Türkiye'de birinin karşınıza gelip 'Ben istiyor iki ekmek' tadında konuştuğunu düşünün, biz ne yaparız, sevimli buluruz, aşırı yardımcı olmaya çalışırız değil mi? 
Burada ise benim başıma iki şey geliyor; birincisi hiç de sevimli bulunmadığım bakışlarla hissettiriliyor :) ikincisi bir anda İngilizceye dönülüyor. Ekstrem bir örnek vereyim mesela geçen gün türk cafesinde çalışan Alman adama 'Fünf(5) simit bitte' dedim (simit menüde simit diye yazıyordu, vurmayın) adam bana 'ok, five simit?' diye cevap verdi. Neden fünfümü beğenmedin diye ağlayasım var :) 
Bu ama sanıyorum genelde benim başıma gelen bir şey, bir de Düsseldorf'taki Japon topluluğundan dolayı yabancılara biraz daha alışıklar belki de ondan. Ben pes etmeyeceğim bakalım. Belki de onlar da kızcağız acı çekiyor gibi gözüküyor İngilizce'ye dönelim diye düşünüyorlardır, olabilir bence :) 

Neyse uzattım, özetle göçen kardeşim, bu göç Almanya'ya ise o dil öğrenilecek, yoksa toplumsal baskılar pek yıpratıyor. Sırf İngilizce ile bu iş olur mu dersen (yaşamak için diyorum, iş bulma kısmını önümüzdeki aylarda beraber keşfedeceğiz) büyük şehirlerde isen oluru var derim, elbet bir İngilizce bilen ya da bir Türk'e denk geliyorsun ama hayatın limitleniyor tabi. 

Bir gün Almanca'yı nasıl öğrendim yazısı yazma umudu ile dil bahsini 'Sen benim buradaki en iyi arkadaşımsın Google Translate' diyerek kapıyorum. 

Azcık da bürokrasi işlerinden bahsetmek gerekirse, Almanlar bilindiği üzere bu konuda bir marka. Ben kuralcı bir insan olarak aşırı zorlanmıyorum ama ne mana dediğim şeyler de oluyor tabi. Kuraldır, bekledikleri belgelerdir asla esnetmiyorlar. Bunun olumlu yanı da her şeyi kitabına uygun yaptığın sürece işlerinin hallolacağını bilmek. Sistemin net olması hoşuma gidiyor galiba. 

Bugün 4-5 saatimi yabancılar büroda geçirdim mesela, benim için aşırı yorucuydu çünkü yaklaşık 2 saati ayakta sıra bekleyerek geçti. Fakat benim işlemim istisnai bir işlemdi, o nedenle service point denen noktadan sıra almam gerekiyordu. Service point ise ne yapacağını bilemeyenlerin, bugün bu işim hallolmazsa mahvolurum diyenlerin girdiği sıra ve sonsuza dek gidiyor maşallah. Fakat standart işlemlerde onlinedan randevunu alıp o saatte gitmen yeterli. Örnek olarak bugün diğer işlemim yeni çıkan oturum kartımı almaktı ve bana verilen link üzerinden oturum kartının geldiğini görünce online randevu oluşturdum ve gittim aldım. Tabi tüm web siteleri, tüm postalar Almanca. O noktada yine kötü gün dostumuz Google Translate ile ilerliyoruz.

Benim burada bürokrasiye dair en sevdiğim şeylerden biri nereye mail atarsam atayım bazen geç de olsa soruma cevap alıyorum. Hani şu uzay boşluğuna giden iletişim kutusu vardır ya genel olan, Almanya'da gitmiyor valla. En son Finanzamt'a (Vergi Dairesi) gece yarısı bir mail attım, sabah 8'de aranmışım, telefonu açmadım diye mail olarak cevap atılmıştı. Saygılar!

Bir sonraki yazı ev bulma ve taşınma üzerine daha güncel bir yazı olsun çünkü 'Bir daha asla taşınmayacağım' lafımı yuttum ve Eylül'de taşınıyoruz. Bu konu başlı başına ayrı bir macera bu güzel ülkede. 

Şimdilik auf wiedersehen!

Instagram: @denizinkelimeleri



Bunlar da ilginizi çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...