19.07.2019

Almanya'da Yeni Yaşam Notları- Alışmak & Almanca & Bürokrasi



Merhaba!

Bugün yabancılar dairesinde (doğru bir çeviri mi emin değilim) yaklaşık 5 saat geçirdikten ve oradaki göçmenleri gözlemledikten sonra dedim ki, yurtdışında yaşamak hakkında deneyimlerimi paylaşsam güzel olabilir keza ben gelmeden önce de geldikten sonra da blogları hatmetmiştim, elbet birilerinin işine yarar. 

O yüzden yeni yazı dizisi gelsin! ''Almanya'da Yeni Yaşam Notları'' :)

Yani pek de yeni değil aslında, ilk geldiğimde ufaktan bir şeyler yazmıştım ama bu biraz daha deneyimle şekillenmiş bir seri olsun. Eski yazılara buradan bakabilirsiniz. Bu yazının konusu alışmak olsun, zaten en sık duyduğunuz soru bu olacak haklı olarak; 'Alıştın mı?'
Sonra kısaca Almanca ve Bürokrasi kısımlarına bakalım. 

İlk geldiğimde yaşadığım gelgitlerden bahsetmiştim, baya depresif ve mutsuz hissettim başta kendimi burada. O dönem özellikle iş yerindeki arkadaşlar, diğer expatlardan gözlemleri ile 'İlk 6 ay en zoru, onu bir atlat da öyle konuşalım' diyordu. 6 ay geçti fakat mucizevi bir şey olmadı, ben dönem dönem iyi hissetmekle beraber hala buralara pek ait hissetmiyordum. Bunları anlatınca etrafımda 'Ooo 6 ay nedir, bu işin oluru 1 yıldır' diyenler türedi. Karar verin nedir süre diye isyan etsem de sanırım 6 ay ilk şoku atlatmak için, 1 yıl ise artık buradayımı hissetmeye başlamak için yeterli süreydi benim için. 

Yöneticim buna expat curve diyordu, bir dibe iniyorsun, bir yukarı çıkıyorsun. Pek de sevimli olmayan bir lunapark. 1 yılın sonunda gerçekten işler düzelmeye başladı. Bu noktada ufak bir es verelim. Yeni göçen/göçmeye niyeti olan arkadaşım korkma, bu 1 yıl kötü geçti demek değil, dengemi kuramadığımı, ait hissetmediğimi, sanki havada asılı kalmış gibi hissettiğimi anlatmak istiyorum(yukarıdaki fotoğraf öylesine seçilmedi) ve bu kesinlikle herkes için aynı değil, çok daha hızlı adapte olan pek çok kişi de oluyor (bakınız: kocam:))ama genelde hızlı adapte olan arkadaşlarım Almanya dışındaki ülkelerde :) 

Şöyle bir şey oldu bende, buraya gelince sanki oradaki hayatı kaçırıyormuşum gibi bir his geldi. Arkadaşlar buluşuyor, yeni işler, sevgililer, bebekler, düğünler bir sürü şey oluyor, sen bunlara seyirci olarak kalıyorsun (Teşekkürler sosyal medya)
İşte o an zaten canın işe, bürokrasiye falan sıkkın ise diyorsun ki 'Burada ne işim var?'

Sonra bunun iş halletme ayağı var, bir anda ev bulmasından, eşya almasına, bilmediğin bir sistemde ve dilde banka hesabından tut internet açtırmaya çalışması var. 'Senin ustanın numarasını yollasana' döneminin resmi olarak en azından bir süreliğine kapanışı yani. 

Konfor alanının tamamen zorlanması özetle, bu iniş çıkışı yaşatan, bir o kadar da şey öğreten. Şu an mesela dünyanın neresine gidersem gideyim sıfırdan bir şekilde başlarım, çözerim özgüveni var bende. İşin ironik yanı ise bu sürecin belli noktalarda ise özgüvenimi götürüşü, onları uzunca konuşalım ama nedenlerinden en büyüğü dil bilmemek.

Gelelim o yüzden canım Almanca'ya. Öncelikle ben hep Almanya da Almanca da severdim yani hiç önyargılı gelmedim buralara. Erasmus sebebi ile 6 ay zaten yaşamıştım hatta ben hatırlamıyorum ama ablam hatırlattı, Düsseldorf'ta gezerken zamanında 'Keşke burada yaşasam' demişim. 

Şanslıyım ki Düsseldorf çoğu kişinin İngilizce bildiği bir ülke, iş yerinde ise zaten global bir rolde olduğum için tek kelime Almanca konuşmuyordum. İlk aylarda bu dil bilmeme işi beni zorlamayacak diye düşünürken, aylar geçtikçe farklı düşünmeye başladım. 

Genel gözlemim Almanlar İngilizce bilse bile Almanca konuşmanızı istiyor. Bakın tercih ediyor demiyorum, istiyor :) Özellikle 1 yıldan sonra Almanca konuşmama takılan kişilere denk gelmeye başladım sanırım ilk yıl kendilerince anlayışlılar ama sonrasında 'Bir yıldır bu ülkedesin, bir zahmet konuş'a dönüyor olay. Örnek olarak emar sonucumu yorumlayan doktora İngilizce konuşabilir miyiz dediğimde gayet kibar ama net bir şekilde 'İçerideki teknisyenle Almanca konuşmuşsun, bence Almanca konuşabiliyorsun' deyip pata küte böyle önemli bir görüşmeyi Almanca yaptı. İçerideki teknisyenle Almanca konuşmam ise kadının bana her dediğine 'Ja, klar' dememden ibaret. Emar çektirme konusunda deneyimli olduğum için kadına ne dese tabi, tabi dedim özetle, keza makinede ne yapacağımı biliyordum. Neyse doktorla muhabbetimizin sonunda 'Alles gut?' akabinde 'Ja, gut' u alınca sonuçlar iyi diyerek çıktım, geri kalanında ne dedi bir fikrim yok :) 
(Sağlık sistemini de yazacağım, o ayrı başlık olsun)

Günlük hayatımda böyle anlar yaşadığımda kendimi açıkcası dilsiz gibi, bazı bazı da cahil hissediyorum. Fakat iş tempomla Almancamı geliştirmemin mümkünatı yoktu, önümüzdeki ay sonunda kaldığım yerden devam etmek için kursa yazılacağım. Bu konu biraz canımı yakmaya başladı çünkü. 
Olaylara tek yönlü de bakmak istemiyorum, diyorum ki adamlar da haklı sen bu ülkede yaşayacağım diyorsun bir zahmet öğren dilini. Fakat burada şöyle iki nokta var bir bu dil cidden kabul edelim zor, ikincisi dur şöyle özgüvenli davranayım saçma sapan da olsa artık gündelik hayatımda konuşayım diye ne zaman gaza gelsem bir tek bana mı denk geliyor, benim şansım mı bilmiyorum ama saçma tepkiler alıyorum ara ara. Türkiye'de birinin karşınıza gelip 'Ben istiyor iki ekmek' tadında konuştuğunu düşünün, biz ne yaparız, sevimli buluruz, aşırı yardımcı olmaya çalışırız değil mi? 
Burada ise benim başıma iki şey geliyor; birincisi hiç de sevimli bulunmadığım bakışlarla hissettiriliyor :) ikincisi bir anda İngilizceye dönülüyor. Ekstrem bir örnek vereyim mesela geçen gün türk cafesinde çalışan Alman adama 'Fünf(5) simit bitte' dedim (simit menüde simit diye yazıyordu, vurmayın) adam bana 'ok, five simit?' diye cevap verdi. Neden fünfümü beğenmedin diye ağlayasım var :) 
Bu ama sanıyorum genelde benim başıma gelen bir şey, bir de Düsseldorf'taki Japon topluluğundan dolayı yabancılara biraz daha alışıklar belki de ondan. Ben pes etmeyeceğim bakalım. Belki de onlar da kızcağız acı çekiyor gibi gözüküyor İngilizce'ye dönelim diye düşünüyorlardır, olabilir bence :) 

Neyse uzattım, özetle göçen kardeşim, bu göç Almanya'ya ise o dil öğrenilecek, yoksa toplumsal baskılar pek yıpratıyor. Sırf İngilizce ile bu iş olur mu dersen (yaşamak için diyorum, iş bulma kısmını önümüzdeki aylarda beraber keşfedeceğiz) büyük şehirlerde isen oluru var derim, elbet bir İngilizce bilen ya da bir Türk'e denk geliyorsun ama hayatın limitleniyor tabi. 

Bir gün Almanca'yı nasıl öğrendim yazısı yazma umudu ile dil bahsini 'Sen benim buradaki en iyi arkadaşımsın Google Translate' diyerek kapıyorum. 

Azcık da bürokrasi işlerinden bahsetmek gerekirse, Almanlar bilindiği üzere bu konuda bir marka. Ben kuralcı bir insan olarak aşırı zorlanmıyorum ama ne mana dediğim şeyler de oluyor tabi. Kuraldır, bekledikleri belgelerdir asla esnetmiyorlar. Bunun olumlu yanı da her şeyi kitabına uygun yaptığın sürece işlerinin hallolacağını bilmek. Sistemin net olması hoşuma gidiyor galiba. 

Bugün 4-5 saatimi yabancılar büroda geçirdim mesela, benim için aşırı yorucuydu çünkü yaklaşık 2 saati ayakta sıra bekleyerek geçti. Fakat benim işlemim istisnai bir işlemdi, o nedenle service point denen noktadan sıra almam gerekiyordu. Service point ise ne yapacağını bilemeyenlerin, bugün bu işim hallolmazsa mahvolurum diyenlerin girdiği sıra ve sonsuza dek gidiyor maşallah. Fakat standart işlemlerde onlinedan randevunu alıp o saatte gitmen yeterli. Örnek olarak bugün diğer işlemim yeni çıkan oturum kartımı almaktı ve bana verilen link üzerinden oturum kartının geldiğini görünce online randevu oluşturdum ve gittim aldım. Tabi tüm web siteleri, tüm postalar Almanca. O noktada yine kötü gün dostumuz Google Translate ile ilerliyoruz.

Benim burada bürokrasiye dair en sevdiğim şeylerden biri nereye mail atarsam atayım bazen geç de olsa soruma cevap alıyorum. Hani şu uzay boşluğuna giden iletişim kutusu vardır ya genel olan, Almanya'da gitmiyor valla. En son Finanzamt'a (Vergi Dairesi) gece yarısı bir mail attım, sabah 8'de aranmışım, telefonu açmadım diye mail olarak cevap atılmıştı. Saygılar!

Bir sonraki yazı ev bulma ve taşınma üzerine daha güncel bir yazı olsun çünkü 'Bir daha asla taşınmayacağım' lafımı yuttum ve Eylül'de taşınıyoruz. Bu konu başlı başına ayrı bir macera bu güzel ülkede. 

Şimdilik auf wiedersehen!

Instagram: @denizinkelimeleri



Hiç yorum yok:

Bunlar da ilginizi çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...