30.11.2015

Lucky Bamboo


Bu görmüş olduğunuz bitki, lucky bamboo. Yani şans bambusu.

'Aman şans mı getiriyor?'
'Suyunu 15 günde 1 değiştir yeter mi?'

Olumlu yanıtı duyan Deniz, Ikea'ya koşar hemen bambusunu alır pek tabi. Evde bitki bakmayı beceremeyen Deniz için açan yapraklar medarı iftihar olur.

Her yaprak şans getirsin, sağlık getirsin, bereket getirsin diye bambucuğumla konuşuyorum. O da pek güzel açıyor maşallah.

Konuyu bambudan açtık, günlüğümüzle devam edelim. Çok şükür her şey yolunda. Kontroller ve herceptine devam. Kemoterapilerin etkisi sanırım iyice geçti, enerji seviyem eski günlerime geldi pek şükür. Kalbim pırpır atınca biraz üç buçuk atıyorum, herceptin kalbi yorar dediklerinden ama ekolar çektiriyoruz arada, bir sıkıntı yok.

Saçlarım kısacık ama alıştım. Hatta arkaları öyle çirkin uzuyor ki, arada dayanamayıp kestiriyorum. Kuaför koltuğuna oturmak büyük haz. Saçın uzama evresi ise pek korkunç, bir küt olsa da rahat etsem.

Nasıl geçti anlayamadım mı desem, her anını ezbere biliyorum mu desem bazen ben de şaşırıyorum. Bazen yaşadıklarım sanki 1 aymış gibi bazen 10 yılmış gibi geliyor. Hediyesi ise bana 'anda yaşamayı' öğretmek oldu.

Başımıza gelen şeylerin bir sebebi var belki de, durup sormak lazım 'Hayat bana ne anlatmaya çalışıyorsun?' diye.

Şansımız bol, sağlığımız yerinde, mutluluklarımız çok olsun!

21.09.2015

Sakız Adası Maceramız



Havalar daha da soğumadan Sakız Adası maceramızı yazmak istedim.
Bu sene iki harika tatilimiz oldu, biri Güney Fransa (geri geleceğiz Fransa bekle bizi), biri de Sakız Adası.



İçine emekli ruhu kaçmış bir çift olunca gürültülü beachler, çılgın gece hayatı bizi pek mutlu etmiyor. Beklentimiz tertemiz bir deniz, nezih bir kumsal, güzel yemekler, içkiler, kitaplarımızı okurken eşlik edecek denizin sesi (dıptısdıptıs müzik değil)  ve güler yüzlü insanlar...


14.08.2015

Bu Aralar Ben...




Sıcaklardan bir rehavet çöktü sanırım, yine yazmayalı çok olmuş. Aix en Provance ve Avignon notlarımı, fotoğraflarımı hala derleyemedim, sözümü tutamadım. Bir merhaba diyeyim istedim.

Bu aralar yoğun bir şekilde iş, sevdiğimiz arkadaşlarımızın düğünleri, arada tedaviler ve bol sıcakla geçti. Çok şükür tatsız bir durum yok. Bu rutin koşturmacada biraz yorulduğumu hissediyorum, sonra aklıma elimin ayağımın tutmadığı o zor günler geliyor, bol bol şükrediyorum. Koşturmaktan söylenmek bile ne büyük lüks aslında.

Kendime verdiğim bazı sözler vardı, bir kısmını yapıyorum ama bir kısmına yetişemiyorum. Yetiştiği kadar demeyi öğreniyorum.

Hayır demeyi öğreniyorum. Önce ben demeyi yavaş yavaş öğreniyorum.

Sağlıklı beslenmeyi öğreniyorum, çorba yapabiliyorum mesela. (adım adım ilerliyorum bu konuda :))

Kafama sorunları daha az takmayı öğreniyorum, bakış açımı değiştirmeyi öğreniyorum.

Hastalık çağırmıyorum ama hayatta 3 aydan öte plan yapmıyorum. Doktora kontrole gittiğimde her şey yolunda 3 ay sonra görüşürüzü duyunca bir 3 ay daha plan yapıyorum.

Nazara inanmaya başladım, boncuklarla, elemterefişkemgözlereşiş diyerek geziyorum :)

Ufkumu açan kitaplar okuyorum, okudukça mutlu oluyorum.

Baskı kurmuyorum artık kendime, anlarda kalıyorum.

Başkalarının onayına daha az ihtiyaç duyuyorum, bunu da yeni yeni öğreniyorum.

Bambaşka bir insan olmuyorum, yine sevdiklerimin yanındayım, yine empati kuruyorum, yine pozitifim ama içten içe değişiyorum ve bu durum beni çok mutlu ediyor.

Haftaya tatilimiz var, blog instagram hesabıma fotoğraflarımı koyarım, takip ederseniz de çok mutlu olurum.

Zaten tatilden sonra en sevdiğim ay Eylül geliyor, yaşasın yeni kararlar zamanı!

Bu arada Ağustos başında ameliyat olmuştum, 1 yıl geçmiş. O zamanlar bu kadar yaşayabileceğimi, bu günleri görebileceğimi bile düşünmüyordum. Vay be... Çok çok şükrediyorum.


28.06.2015

Provance Tatilimiz


Hayatımın en keyifli tatillerinden birini yaptım sanırım. 

Rotamız Fransa'ydı, doktor aman çok güneşe çıkma hemen deyince, yaz vakti ne yapsak ne etsek derken hiç aklımızda olmayan bir tatil planladık ve Marsilya'ya uçtuk. Araştırmalarımız Marsilya'nın çok da şahane bir yer olmadığını gösterdiğinden. 4 gün Aix en Provance'da, 3 gün'de Avignon'da kalmayı tercih ettik.

Tedavi sonrası ilk tatil, gidilememiş balayımız, peruğu attığım ilk hafta olunca bu tatil benim için fevkaledenin fevkinde oldu! Bol şükürle geçti. 

Harika bir rota olduğundan detaylıca yazacağım Güney Fransa'yı, izlemede kalın. 
Lavanta bahçeleri, mis kokulu sabunlar, bol yeşillik, harika evler blogda olacak :)

Bu arada Fransa'da ne kadar çok kısa saçlı kadın var, kendimi harika hissettim. Haydi hanımlar biraz cesaret saçları keselim :)

Fotoğraf: bana ait

2.06.2015

Kara Gözüktü!




İyileşme Günlüğü'ne devam.

Bugün son radyoterapi günümdü, yaşasın! Bitti, bitti diye dans edesim var!

Radyoterapide korkulacak hiçbir şey yok, fakat her gün gitmek zorunda olmak çok yorucu. Her gün hem iş, hem radyoterapi gerçekten artık imdat noktasındaydım. Bugün nasıl keyifliyim anlatamam.

3 haftada 1 herceptin'e devam, ama neredeyse 10 aydır yaşadıklarımı düşününce, kendimle gurur duyuyorum, bütün bunlara dayandığı için vücudumu çok seviyorum. Ben dayanamadım yer yer, o dayandı valla!

Kesildim, biçildim, o taramadan bu taramaya koştum, tontik doktorlardan, suratsız doktorlara hepsini gezdim, kemoterapi aldım, süründüm, kel kaldım, ağladım, güldüm, sinirlendim, ışınlandım, ay çok bıktım, şükrettim, bunaldım, 10 aydır vallahi manyak oldum, bu işin başka açıklaması yok :)

Tüm dualarım son olması yönünde ama korkunun da ecele faydası yok, anı yaşamaya, mutlu olmaya devam.

Bir sonraki anını kim biliyor ki?

Fotoğraf: Bana ait

3.05.2015

İyileşme Günlüğüne Devam_Atarlı Hasta



Bir aydır yazamadım, ne dolu bir ay oldu. Başlıktan da anlaşılacağı üzere çok da kolay bir ay olmadı.

Öncelikle 'İyileşme Günlüğü' notlarımı vereyim. Sonunda tüm kemoterapilere, umuyorum ki bir ömür boyu sürecek şekilde veda ettim. Hala 3 haftada 1 herceptin için hastaneye gittiğimden ve öncesinde verilen alerji serumu beni 1 gün sersem gibi yaptığımdan 'Yey hastaneye elveda!' diyemesem de, kemoya elveda!

Şimdi her gün radyoterapi alıyorum, valla açık konuşacağım radyoterapiye pek inanmıyorum. Öyle şey olur mu dediğinizi duyar gibiyim, ama bana nedense zararı yararından çokmuş gibi geliyor. Fakat 3 doktor gezip, 3'ü de alacaksın deyince, zaten başka bir tedaviyi reddettiğim için artık ailemi ikna etmek zorlaşınca, paşa paşa alıyorum radyoterapimi. Zararları önlemek için kemoterapi alırken yaptığımı yapıyorum, gözlerimi kapayıp, kendime şifa aldığımı, vücudumun ışınla bembeyaz olduğunu hayal ediyorum. Deli işi diyenlere en ağır kemoları, bunu uyguladığım her zaman çok daha hafif geçirdiğimi, çevremin bu nedenle kemoların öyle de çok vahim şey olmadığını düşünmeye başladığını belirtirim. (Not: Vahim ama geçiyor, bu meditasyonla alınca daha da kolay geçiyor sanki)

Bu arada tedavi kararlarınızı alırken ne olur tek doktorla sınırlı kalmayın, burada yaşadıklarımın çok detaylarına girmek istemiyorum ama beni hayal kırıklığına uğratan bazı şeyler oldu. Doktorunuza yüzde yüz güvenin tabi ama bence 3-4 doktor gezdikten sonra, seçtiğiniz doktora güven olsun bu!
Bir de iç sesinize güvenin, aslında en başından beri doğrusunu o söylüyor.

Neyse her yaşananın bir nedeni vardır diyorum, sinirli değilim ama vücudumun kontrolünü öyle düşünmeden, tam inanmadan bir daha başkasına vermemeye de kararlıyım.

Bu süreçte kararlarımı verirken, sinirlerimi, kaygımı, ağlamalarımı azaltan, bakış açımı değiştiren bana çok ama çok yardımcı olan aşağıdaki harika kitap oldu. 'Evinizdeki Terapist'



Okuyun, okutun! Her bölümde verilen egzersizleri yapın. 
İnanın değişeceksiniz!

Sevgiler!

29.03.2015

Momo

Bu aralar ne yorgunum, ne tükenmişim bir bilseniz. Bomboş bir deniz kenarında, tek başıma oturup saatlerce öyle kalakalmak istiyorum.  Kimse aramasın, sormasın istiyorum. Güneş içimi ısıtsın istiyorum, aa bir dakika aptal radyoterapi yüzünden bu sene belli ki doğru düzgün tatil bile yapamayacaktım değil mi? Güneşe çıkamıyorduk! Elveda en basit hayaller!

Bir süredir hayatım böyle, neye elime atsam izin yok, belirsiz, bıktım. Tükenmişliğin dibini gördüm sanırım. Çıkamıyorum.

Dün beni buradan alıp götüren, azcık kendime getiren Michael Ende'nin 'Momo'su oldu, sizlere de onu önereyim istedim.
Çocuk kitabı diyeceklerdir, geçiniz...



En son kimi ne zaman gerçekten dinlediniz?
En son ne zaman gün size yetti?
Zamanınızı çalıyorlar mı?
Bir Momo olacak yüreğiniz var mı?

Michael Ende'nin en son çocukken 'Santa Cruz'a Giden Uzun Yol'unu okumuştum, ne harika kitaptı. Momo ise size zamanın sırrını veren bir kitap. Mutlaka okuyun, bu deli koşturmacanızda neye koşturduğunuzu bir daha düşünün.

Mutlu pazarlar!

28.02.2015

Deniz'in Sağlıklı Kozmetik Arayışı

Öncelikle yaşasın saçlarım çıkıyor! Fakat bir 'Audrey Hepburn' pixie kesiminden ziyade, saçı bitlenince annesinin zorla kısacık kestiği ilkokul öğrencisi gibiyim. Olsun evde kel halimden nefret ettiğim için bone ile geziyordum, ondan kurtuldum. Yaşasın özgürlük!

Hayalim şu noktalara gelince artık saçımı açıp, Audreycim gibi gezmek :)



Bu zamana kadar hiç bakım, kozmetik yazmamıştım ama hem kemoterapi görenler için hem de bu konuda bilinçlenmek isteyenler için, kendi seçimlerimi yazayım dedim. Pek tabi, sırf  beni okumakla kalmayın, siz de araştırın. Yanlışlarım olabilir. 

Ben çok kokoş olmasam da, kozmetiği, bakımı, makyajı pek severim, yeni ürünleri takip ederim. Fakat tedavi sürecinde kullandığım ürünler ile ilgili biraz bilinçlenmek istedim. Paraben, kimyasallar şu bu google'ı hatmettim, bir yere de varamadım açıkçası. Biri bir maddeye zararlı derken, diğeri aa o koruyucu bir madde, mutlaka bulunmalı yazıyor falan. 

Şöyle basit bir mantık yürütüyorum artık. Diş macunu, deodorant ve ruj benim en dikkat etmem gereken ürünler, geri kalanında da daha bilinçli tüketmeye çalışmalıyım. Sırayla işleyelim;

Makyaj

Benim kullandıklarım aşağıda, ruj konusunda hangilerinde paraben var hangilerinde yok pek emin olamıyorsunuz. Yves Rocher ve The Balm sanırım parabensiz, şu hayatta en sevdiğim tek rujum Chanel Coco'yu parabensiz oluşunu, ne olur olmasın diye dua ederek kutusundan tek tek maddeleri okuyarak teyit ettim, atladığım bir şey yoksa parabensiz. Ruju yuttuğumuzu düşünürsek bu konuyu pek hassas görüyorum açıkçası. 2-3 tane rujum var artık, diğerlerinden emin olamadım çöpü boyladılar. 



Fondoten, pudra, allık vb malzemelerin çok üstüne düşmedim. Allık en sevdiğim makyaj malzemesi, mevcut olanlara kıyamadım açıkçası. Ağırlıklı Mac ve Yves Rocher gibi güvendiğim markaları kullanıyorum. Bir ara araştıracağım ama.

Kısa saçlı kalınca galiba makyaj iyice ön plana çıkacak, hala tam beceremediğim eyeliner çekme konusunda o zamana kadar uzmanlaşmam şart. Loreal Blackbuster bu zamana kadar en kolay sürebildiğim oldu ama önerilerinize açığım. Kirpiklerimi tek tek saymak mümkün olduğundan, işe giderken hafif bir rimel sürüp çıkıyorum. Diren kirpikler! 

Gayet kalın kaşlı biri olarak, kaşla ilgili hiç bir ürüne dikkat etmezdim, ta ki kemoterapiye kadar. Çok şükür benim kaşlarım dökülmedi ama baya seyrekleşti. Az seyrekleştiği dönemde Mac kaş kalemi yetti. Bu ara sanki biraz daha seyreldi gibi Benefit'in bu kaş setini tamamen dökülürse diye almıştım, onu denemeye başladım. Çok başarılı! Nasıl uygulandığı videosu burada.



Bu arada kaşı tamamen dökülenler, aşırı seyrelenlere de önerilerim var. Ben Amerika'da satılan bazı kaş setleri görmüştüm, İçlerinde kaş kalıbı da vardı, sipariş versem mi diye düşünmüştüm. Meğer uzaklarda aramaya gerek yokmuş Essence'in çok uygun bir kaş kiti var, onun içinde kalıplar varmış.

Göz altlarım tedaviden mi nedir, normalde sevdiğim kapatıcılar bile yetmiyor sanki. Göz kremi ve kapatıcı önerilerinize açığım.

Diş Bakımı

Diş macununu Moda'da 'Ada Organik'ten satın aldım pek memnunum, 2 tane de Almanya'dan sipariş etmiştim, henüz denemedim bakacağız. Yine yutabildiğimiz için çok hassas bir konu.



Deodorant

Deodorant konusunda ben açıkcası bilgisizdim, pudralı olsun aman en güçlüsü olsun der, her gün fıs fıs sıkardım. Hayatımın en zor zamanları arasında, koltuk altım dikişliyken deodorant sıkamadığım o bir ay vardır. Doktoruma artık deodorant kullanabilir miyim diye yalvardığımda, bana kesinlikle alüminyum tuzsuz ve parabensiz deodorant kullanmamı önerdi. Bu konuda bir çalışma yapıldı mı bilmiyorum ama hassasım. Yine Bioderma ve Yves Rocher kurtarıcı oldu. Özellikle Yves Rocher'dan pek memnunum. Tabi diğer deodorantlar kadar terlemeyi kesmiyor ama kesmesin de zaten, terlemek normal olan, mühim olan tertemiz olmak, koku olmaması. 


Yüz & Cilt Bakımı

Nemlendirici konusu da önemli. Kemoterapi cildimi çok kuruttuğu için Lancome Nutrix kurtarıcım oldu. Çok kuru cildi olanlara şiddetle öneririm. Bir de garip bir krem bu elim hafif yanıyor, sürüyorum o zaman da işe yarıyor, çok ilginç. Diadermine 'High Tolerance' da parabensiz ve başarılı bir krem, o da gün içinde çantamda oluyor, fiyatı da çok uygun. 


Vücudum için ise Burt's Bees nemlendirici, %99 organikmiş, %1 ne acaba? :) Ama memnunum.



Cildim için ise L'occitane temizleyici ve Burt's Bees tonik, ikisi de harika. L'occitane de içeriklerine güvendiğim bir marka. Shea butterını dudaklarım için nemlendirici olarak kullanıyorum.



En zor kısım o kokulu kokulu duş jelleri, peelinglere veda etmek oldu sanırım. Bir ara araştıracağım çok da araştırmadım ama mini mini saçlarım için Sebamed bebek şampuanı kullanıyorum. Cildim için ise yine Sebamed ve bazen beyaz sabun kullanıyorum. Sebamed bebe yağını da yine duştan sonra bazen kullanıyorum.

Tırnak Bakımı

Bir de tırnak meselesi var, manikürden hala enfeksiyon kaparım, aman bir şey olmasın diye çekiniyorum. L'occitane'in bu tırnak yağı hayatımı kurtardı. Tırnaklara sürüyorum sonra elimle etleri hafif itiyorum. Mis gibi oluyor. Ojenin bir zararı var mıdır ya, puf, ondan emin olamıyorum araştırmadım da valla. Yine nude renklerimi sürüp sürüp duyuyorum.




Kısacası dev bir bilgi kirliliğinde, çok fazla seçenekle yaşıyoruz. Dikkat etmenin sonu yok biliyorum ama artık aldığım şeylerin içeriklerine bakıyorum, organik sertifikalarını kontrol ediyorum, gereksiz ürün kullanmamaya çalışıyorum. Size de öneriyorum ve önerilerinize açığım diyorum efendim.

22.02.2015

İyileşme Günlüğüne Devam_2



İyileşmeyi bile yapılacaklar listemde üstü çizilecek bir madde gibi görmeye başladığım günlerden merhaba!

Böyle ciddi  bir hastalıkla karşılaşınca insan ölümlü olduğunu idrak ediyor, bu öylesine bilmek değil, idrak etmek, bambaşka bir şey. Bu satırları okuyan pek çok kişinin tam olarak neyi kastettiğimi bilmediğini tahmin ediyorum ve açıkçası bilmemesini de diliyorum.

İyi mi kötü mü tartışılır. Fakat neticede şöyle bir kişi oldum ben; her anım önemli, her anın tadını çıkarmalı ama aynı zamanda yapacak çok şey var her şeye de yetişmeli... Kaybedecek vakit yok!

Tedavilere, işime, aileme, arkadaşlarıma, en çok da kendime, her şeye yetişmeye çalışıyorum ama pek beceremiyorum galiba. 

Bakınız; bu pazar sabahına halsiz uyandım, ama hava güzeldi gezmek istiyordum. Okunacak kitaplarım yanı başımda yığın olmuştu, gazetelere bakmak istiyordum, sevgilimle vakit geçirmek istiyordum, ailemi ziyaret edeyim istiyordum, kendime biraz bakım yapmak, yoga yapmak istiyordum, piyanoya vakit ayırmak istiyordum. Vakit kalırsa işimle ilgili bazı şeyleri halletmek, haftaya daha hazır başlamak istiyordum. Ha evi de düzenlemek istiyordum, çamaşırları da yıkamak gerekti... Liste önlenemez şekilde uzuyordu.

Hepsini de yaparım ben, aslanım kaplanım ama artık vücudumu dinliyorum. Bu sabah yorgunum sinyalini alınca, uyudum geç saate kadar, herkes ve her şey bekleyecekti... Biraz iyi hissedince hiç yapmadığım şeyi yaptım, mutfağa gittim poğaça yaptım bize. Listemde yoktu. Çay demledik, yedik evimizde. Güzel oldu...

Şimdi de biraz kitap okuyup, uzanacağım sanırım.

Soru şu; bu pazar günü boş mu geçti yoksa olması gerektiği gibi mi? 

Cevap belli; soru yanlış.

Fotoğraf: Bana ait/ Karlı bir Moda Sahili


24.01.2015

Siempre Havana



Sizi Küba'ya kadar götürecek bir kitap önerim var bugün.

Genelde o şehirde yapılacaklar, turist aktiviteleri içeren kitaplar seyahat öncesi ve sonrasında çok yararlı olabiliyor.

Bir de bu tarz kitaplar var; gidersen mutlaka elinde olmalıyım der ama gitmeyeceksen bile seni elinden tutup şehrin sokaklarında gezdirir.

Aslı Pelit yüksek lisansı sırasında yaşadığı Havana'yı öyle güzel anlatıyor ki, siz de gitmiş kadar oluyorsunuz. Bir yandan da Küba'nın kültürü, tarihi, yaşadığı değişimleri öğreniyorsunuz.

Okurken bazı sayfaları kıvırdım, çünkü okudukça Küba mutlaka görülecek yerler listeme eklendi. Kıvırdığım sayfalar ile; gittiğimde şu sokağı bulmalıyım, bu restorana gitmeliyim, burayı turistler bilmiyormuş bak listem de hazır oldu.

Yeni bir yaşam tarzı, yeni bir kültüre şahit olmak en keyif veren şeyler benim için. Bu kitabı bu nedenle benim gibi düşünenlere tavsiye ediyorum.

Böyle soğuk kış günlerinde, oturduğunuz yerden uzak diyarlara gitmek çok keyifli olacaktır eminim...


10.01.2015

İyileşme Günlüğüne Devam



İyileşme Günlüğüme pek bir şey yazmıyorum bu aralar, çünkü hiç hastalık konuşasım yoktu.

Fakat bir yerlerde bu yazılara ihtiyacı olanlar olabilir diye düşünüyorum, o nedenle kısa da olsa son dönem gelişmeleri yazmak isterim.

Ağustos ayından beri meme kanseri tedavim devam ediyor (aslında ben bu hastalığın adını anmayı sevmiyorum ama anmamak da bir korku mu yaratıyor acaba diye düşünmeye başladım bu ara, Lord Voldemort'a Kim Olduğunu Bilirsin Sen demek gibi:))

Ağustos ayındaki ameliyat akabinde, Eylül ayında başladığım 3 haftada 1 alınan ağır kemoterapiler bitti. Kemoterapi yazılarımda bahsetmiştim, kabul etmeli ki sevimli bir dinlenme dönemi değil, ama yine de benim beklediğim kadar korkunç da değil. Eminim ki dünyada çok daha zor tedavi yöntemleri var. Bir kaç gün mide bulantısına, halsizliğe, psikolojik çöküntülere bunu düşünüp katlanmaya çalıştım hep.

Tedavilerimi alma sürem kan değerlerim düşük çıktıkça ayda bire döndüğü için, Ocak ayına kadar ağırlıklı ev ve hastanede yaşadım sanırım. Canım ailem ve arkadaşlarım çok şükür ki gelemedikleri zaman telefonda, gelebildikleri her an ise tepemde olmak suretiyle beni hiç yalnız bırakmadılar :) Sevgilim, eşim zaten her an dibimde ve tam destekti, ona ne kadar teşekkür etsem yetmez, bir ara apayrı teşekkür yazısı yazayım :)

Bu süreç boyunca dönem dönem iyileşemeyeceğim korkusu, dönem dönem iyileşeceğim ama ya tekrarlarsa korkusu, ara ara herkes çok mutlu ama haksızlık bu endişeleri, ender de olsa hastalığın adını duymak istemiyorum, hasta görmek istemiyorum, kimseyle konuşmak istemiyoruma varan asabiyetlerim oldu. Yani öyle her anım bir gül bahçesinde geçmedi. Fakat tedavinin ağır yükü omuzlarımdan kalkınca düşüncelerim 'olası bir gelecek için bugününü rezil etmenin manası ne, kazancın ne?' üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Aslında hastalıktan bağımsız ne çok şey için bu geçerli...

Şu an hala bu ruh halindeyim, dinginim ve her anımı gerçekten keyifle yaşıyorum. Ara ara  inişlerim çıkışlarım elbette olacak, oluyor henüz o denli ermedim ama en azından 1-2 haftadır aynı halimi koruyorum ve çok ama çok şükrediyorum sahip olduklarıma.

Tedavim bitmedi bu arada her Cuma haftalık kemoterapi alıyorum. 12 hafta almaya devam edeceğim, diğerlerinin yanında bu gidip bir kokteyl yudumlamak gibi :) (3 saat hafif baygın halde yatıyorum o ayrı)Yan etkisi çok şükür, hafif halsizlik daha çok. Yan etkilerimin az olduğunu görünce, doktorum da izin verince işime geri döndüm. Henüz sadece 2 gün gittim ama bana gerçekten iyi geldi. Evdeyken her ne kadar günümü doldursam, hiç sıkılmasam da yalnızlığın getirisi düşünceler olabiliyor, iş ortamım sevdiğim insanlarla dolu olduğu için bu anlamda beni olumlu etkiledi. İş yükü, özel hayat ve en önemlisi sağlık dengesini çok net oturtmam lazım, onun farkındayım. Neyse ki bu konuda beni destekleyen harika insanlarla çalışıyorum.

Bu 3 ay geçince, radyoterapi, 1 yıl ilaç kullanımı, testler şu bu derken daha yol var önümde. Fakat artık hayatımı  dur şu tedavi bitsin ertelemelerinde yaşamamaya karar verdim.

Tabi bu arada bu süreci yaşayanların mecburi ertelemeleri maalesef ki var, çok kalabalıktan hala kaçmaya çalışıyorum, grip birine vebalı gibi davranıyorum, aylardır sinemaya-tiyatroya gitmedim. Bunları kabullendim, fakat tedavim hafiflediği için artık kendime arada izin veriyorum. İlk opera biletimi aldım mesela, locada oturursam çok kalabalık sayılmaz sanki :)

Durumlar bende budur. Bu ara arka arkaya, çok fazla genç yaşta kanser haberi aldım, biraz da ondan yazmak istedim. Ne kadar bakmayacağım desem de ben de arada konu ile ilgili yazılara denk geliyorum. Bir kişi bile okuyup, oh yalnız değilmişim derse ne mutlu bana.

Sevgiler!

Fotoğraf: Karlı bir ofis gününden/bana ait/en sevdiğim Küçük Prens cümlesi ile

Bunlar da ilginizi çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...